9 Nisan 2009 Perşembe

Kemah Destanı


Kemah Destanı


Evleri virane, tütmez olmuş bacalar,

Göçen gitmiş, kalan üç beş garip ihtiyar

Yetim kalmış Kemah, bilmem daha nesi var,

Mekânı taş dibi, gözlerinde yaşı var.

Gedik sönmüş, yüreğinde çifte sızılar,

Fatihaya muhtaç kabristanda mevtalar

Küskünmüdür aleme, bu nasıl şansı var,

Boyun bükmüş kalesi, ebedi yasımı var.

Aslı Kıpkaç’tır, oymağı belkide Kemâk

Tarihte düşmana olmamış asla yamak,

Her zaman başı dik,açık alnı ak mı ak,

Yergi değil övgü, sana olmalı hem hak.

Fırat bulanıktır, nerde çayın suları?

Genç nesil perişan, ne olacak bu halı?

Susuzluktan kurumuş, yemyeşil bağları,

Hastadır, hasta eder içindeki sağları.

Tugay Hatun, Midilli, Ali Baba çeşmeler,

Su döğülmüş havanda, hayal imiş öğütler,

Yapışmış iliğine bit mi yoksa keneler,

Tesellisi olmuş sonu hüsran vaadler.

İslâm orduları duymuş yüce şanını,

Koymamış küffarda,öç ile haklı ahını,

Unutma sakın Ahmet Mengücek adını,

Gel sahip ol yurduna, helâl etmez hakkını.

Kıvamüddin, Şeyh İlyas Kelâm-i Yakup

Bu yurdun öz oğlu, iftiharıdır yahut,

Her taşı elmas, belkide zümrütle yakut,

Asıp kesmiş bir vakit, Timur denen Başkurt.

Hünkâr Yavuz beğenmiş, kalmış koca sekiz gün

Nerde o şanım, diye diye dövündün

Sırrı kalende saklı, yurtta yuvada TÜRK’ün,

Enkaz olmuş taşınla, yine ölmez bütünsün.

Övdükçe övmüş,bir vakit Evliya Baba,

Gitmiş o saltanatı,gelmez geri ne fayda

Kombina çare değil, değermiydi kayda.

Azrail göğsünde, tatlı canın hayhayda,

Bitmez ki dilekler, bitmez ki gamla kahır,

Bıçak kemiktedir, kalmadı artık sabır,

Kemah,bir hiç değil,hem bey hem de paşadır,

İsmini yazsam tenime, bilirim ki çok azdır.

Dolu düşer, yollar kapanır aslıdır kar,

Kahpe felek böylesine olma zulümkâr

Bir tarafta güneşin, bir tarafın sonbahar,

Bizim ele de artık, gelsin ilkbahar.

(1985 Yılı)

1 yorum: